Evrim Teorisi, Drake Denklemi ve Sıfır Noktası
Son zamanlarda ülkemizde Evrim Teorisi çok fazla tartışılmaya başlandı. Elbette ki bu tartışmalar siyasi partilerin bazı tavırları sonucu alevlendi ancak halkımızın da bu konuya, özellikle dini inançlarından dolayı çok sert bir tavır aldığını görüyor, okuyorum. Bu konuda ben de kendi bilgi birikimimi sizlerle paylaşmak istedim.
Benim lisansım Astronomi ve Uzay Bilimleri‘dir. Bizler evrim teorisini bırakın üzerinde yaÅŸadığımız gezegeni, tüm evreni hesaba katarak okuduk. “Yer Dışı YaÅŸam” diye bir dersimiz vardı. Bu derste temel olarak “baÅŸka gezegenlerde hayat bulunma ihtimali”ni hesapladık. Bunun için de Frank Drake‘in 1961 yılında ortaya koyduÄŸu Drake Denklemi‘ni (The Drake Equation) kullandık.
N = N* fp ne fl fi fc fL
Bu denklemdeki tüm parametreler birbirleriyle çarpılır ve sonuçta olasılık olarak galaksimizdeki zeki, iletişimi geliştirmiş uygarlık sayısı ortaya çıkar. Yazının ilerleyen bölümünde bu konuyu detaylandıracağız.
Evrim teorisinin 150 senelik bir geçmiÅŸi var. Teori, yaklaşık 20 yıllık bir olgunlaÅŸma sürecinin ardından Charles Darwin‘in 1859’da yayınladığı “Türlerin Kökeni Ãœzerine” (On the Origin of Species) kitabı ile resmen ortaya atılmıştır. Bu yıldan itibaren günümüze kadar ise bu konuda ciddi geliÅŸmeler kaydedilmiÅŸ ve teori geliÅŸtirilmiÅŸtir. Teorinin detaylarını merak eden zaten bu konudaki bilimsel yayınları okuyabilir. Ben burada dünyadaki birçok profesörün yaptıkları bilimsel yayınlara yorum getirmeye çalışmıyorum, böyle bir ÅŸey anlamsız olacaktır. Ancak konuya hakim birisi olarak insanlarımızın hatalı deÄŸerlendirdiÄŸi noktalara deÄŸinmek istiyorum.
Evrim teorisini bulan kiÅŸi Darwin’dir, bu nedenle hep teori ile özdeÅŸleÅŸtirilmiÅŸtir. Ancak Darwin’in 150 sene önce ortaya attığı kavramın temeli doÄŸruysa da, sonradan yanlış olduÄŸu kanıtlanmış onlarca yaklaşımı ve zamanın bilim seviyesinden kaynaklanan hatalı bilgiler üzerinden elde etmiÅŸ olduÄŸu bulgular mevcuttur. Yani, Darwin’in kitabını okuduÄŸunuzda ve mantığınıza uymayan bir bilgi gördüğünüzde “tamam, bu teori hatalıymış” ÅŸeklinde düşünmemeniz gerekiyor. Teorinin günümüzde ulaşılmış bilim seviyesiyle geldiÄŸi son noktaya göre deÄŸerlendirmesi gereklidir.
Bilim, yalnızca bir ÅŸeyi kesin olarak açıklamayı amaç edinmez. Bilim, mümkün olan en doÄŸru, en yaklaşık sonuca ulaÅŸmayı hedefler. Günümüzde yaÅŸayan bir insanın kemiklerinden yapılan analizler ile ±2 yıllık sapmayla kiÅŸinin yaşı belirlenebiliyor. Binlerce, milyonlarca yıllık fosillerden nokta atışı yapmak elbette ki imkansızdır, bilimin de böyle bir iddiası yoktur. Ancak her geçen gün daha geliÅŸmiÅŸ teknikler, daha yaklaşık sonuçlar elde etmemizi saÄŸlamaktadır. Hemen her bilim dalını köşeye sıkıştırmak için sorulan “Bilmem kaç yıl önceki bilgiler için hatalı diyorsunuz, ÅŸu ankinin doÄŸru olduÄŸunu nereden biliyorsunuz?” sorusu bilimin tanımı açısından anlamsızdır. Bilim zaten günümüzdeki bilginin “tarihteki en doÄŸru” bilgi olmasına gayret eder. Yoksa Newton fiziÄŸi yanlış, Quantum ise kesinlikle doÄŸrudur ÅŸeklinde bir iddia hiçbir zaman yoktur. ÖrneÄŸin “Newton fiziÄŸi röletivistik hızlara yaklaşıldığında yetersiz kalır, Quantum fiziÄŸi ise bize bu durumda daha gerçekçi sonuçlar vermektedir” ÅŸeklinde bir yaklaşımda bulunulur. Yoksa kimse Newton’un tamamen yanlış, Quantum’un ise bundan 1000 yıl sonra bile aynen kabul göreceÄŸi düşüncesinde deÄŸildir. Ortak bir konuda ortaya atılmış birçok teori birbirlerini basamak olarak kullanmışlardır.
“Evrim teorisi olmasa ne olur? Madem birçok insan dini inançlarından dolayı bu konuda alınganlık gösteriyor, insanların huzur ve refahı için evrim teorisini çöpe atalım”. Bilimde asla böyle bir yaklaşım yoktur. “Bilim nedir? Bilim felsefesi nedir? Bilim adamı kime denir? Bilim adamının çalışma yöntemleri nelerdir?” gibi tanımlar çok açık ve net bir biçimde ortaya konulmuÅŸtur. Bilimdeki birçok konu baÅŸka bilimsel bulguları temel almaktadır. Yani siz bir konuyu bilimsel deÄŸil de toplumsal ya da dinsel bir nedenle ele almayı bırakırsanız, bu konu üzerinden geliÅŸecek tüm bilgi zincirini de imkansız kılmış olursunuz.
Åžimdi evrim teorisini bir adım ileriye taşıyalım. Yazının baÅŸlarında bahsettiÄŸim Drake Denklemi‘ni bir inceleyelim.
N = N* fp ne fl fi fc fL
N: İletişimi geliştirmiş canlıların sayısı
N*: Samanyolu galaksisindeki yıldızların sayısı. Şu an için 100 milyar kabul ediyoruz.
fp: Çevresinde gezegen olan yıldızların oranı. %20 – %50 aralığında olduÄŸu tahmin ediliyor.
ne: Yıldızların çevresindeki gezegenlerin yıldız başına kaç tanesi gerekli yaşam koşullarını sağlayabilir? Tahmin 1-5 arası.
fl: Uygun yaÅŸam koÅŸulları bulunan gezegenlerde hangi oranda yaÅŸam gerçekten oluÅŸur? Bununla ilgili “yaÅŸam oluÅŸma ihtimali varsa oluÅŸacaktır” teorisi %100’ü savunurken, bu ihtimal %0’a kadar da düşebilir.
fi: Diyelim ki yaÅŸam oluÅŸtu. Peki zekiler mi? Bu da “fl” parametresine benzer bir içimde “yaÅŸam varsa zamanla zeka kesinlikle oluÅŸacaktır” ile %100’den baÅŸlayıp yine %0’a kadar düşebilir.
fc: Bu canlılar mevcut, zekiler de. Yani bizimle irtibata geçebilme olasılıkları var. Peki gerçekten iletişime geçme arzuları var mı? Bu da %10-%20 arası bir oran olarak tahmin edilmektedir.
fL: Bir diğer can alıcı nokta. Tüm koşulların gerçekleştiğini varsayalım. Bizimle irtibata geçmeye hevesli canlılar var. Peki gezegenin yaşam süresinin kaçta kaçında bu canlılar yer almaktadır? Bu soru ise milyonda bir ya da daha düşük bir ihtimale denk gelmektedir.
Hadi tahmini değerleri yerlerine koyup bir deneme yapalım.
N = N* fp ne fl fi fc fL
N = 100000000000 * 0.5 * 1 * 0.5 * 0.2 * 0.2 * 0.000001 = 1000
“N = 1000” olarak bulunur. Bu ÅŸekilde Samanyolu Galaksisinde 1000 adet iletiÅŸimi geliÅŸtirmiÅŸ ve bizimle aynı zamanda hayatta olan uygarlık olduÄŸunu tespit etmiÅŸ olduk. Size bu mantıklı geldi mi? Åžimdi bu konu üzerine biraz yorum yapalım.
Bir ÅŸekilde gerçeÄŸi bilme ihtimalimiz olsa, yani galaksimizdeki uygarlıkların sayısını öğrenebilsek emin olun bu sayı “1000” çıkmayacaktır. Yazımın başında bilimin amacının her zaman bir ÅŸeyleri kesin olarak açıklamak olmadığını söylemiÅŸtim. Drake Denklemi bence bunu açıklamak için çok güzel bir örnektir. “Uzaylılar” dediÄŸiniz zaman kavram genellikle oldukça fantastik ve bilim dışı algılanır. Birisi kalkıp size “galaksimizde bizim haricimizde 1000 civarı uygarlık var” dese elbette ki normal koÅŸullarda güler geçersiniz. Ancak bu bilgi yaklaşık da olsa ihtiyaç duyulabilecek bir bilgi olabilir. ÖrneÄŸin gelecekte baÅŸka uygarlıkları araÅŸtırmak için uzaya bir ekip gönderecek olursak, tam olarak teknolojimizin hangi seviyeye geldiÄŸinde o yolculuÄŸa çıkmamız gerektiÄŸini bu tür denklemlerin sonucunda elde edilen olasılıklar belirleyecektir. EÄŸer teknolojimiz henüz uçsuz bucaksız galaksideki 1000 uygarlıktan birine rastlamaya yeterli deÄŸilse bu yolculuÄŸa çıkmak anlamsız olacaktır. Ancak bu denklem ve sonucundaki ihtimaller hiç hesaba katılmadan “nasılsa galaksimiz çok büyük, içinde de milyonlarca, belki milyarlarca uygarlık vardır” diye düşünerek bugünün teknolojisiyle de bu uygarlıkları aramaya koyulabiliriz. Sonuç olarak baÅŸarısız bir projeye milyarlarca lira para yatırmış ve uzaya çıkacak birçok bilim adamının hayatını boÅŸu boÅŸuna riske atmış oluruz.
Åžimdi gelelim evrim teorisine. Bütün bu söz konusu ihtimaller evrime dayanmaktadır. EÄŸer evrim teorisi inkar edilirse nasıl baÅŸka gezegenlerde yaÅŸamdan bahsedebiliriz? EÄŸer “evrim yoktur, tüm canlıları Allah yaratmıştır”dan yola çıkacak olursak galaksimizdeki yaratılmış canlı sayısını nasıl tahmin edebiliriz? Bu bilgiyi kime sorup öğrenebiliriz?
Evrim teorisi hiçbir zaman canlıların “yaratılmadığını” iddia etmez. Evrim teorisi canlıların doÄŸrudan ÅŸu anki halleriyle yaratılmalarının lüzumlu olmadığını iddia eder. Bilim maddenin yoktan var olmayıp, var olanın da yok olamayacağı görüşünü savunur. Åžu anki durumda birçok maddenin var olduÄŸu kesin olduÄŸuna göre “sıfır noktası”na ulaşıldığında o maddeler yaratılmış olabilirler. Zaten günümüzde evrim teorisinin açıklayamadığı bir konudur bu sıfır noktası. Aslında açıklamak zorunda da deÄŸildir. Evrim teorisi canlıların evrimlerini inceler, inorganik maddelerden ilkel atmosfer koÅŸullarında nasıl organik maddeler oluÅŸtuÄŸunu açıklayabilir (Bkz: Miller-Urey Deneyi). Evrim teorisi organizmaları konu aldığı için inorganik maddelerin nasıl oluÅŸtuÄŸu teorinin genel konsepti açısından öncelikli bir konu deÄŸildir. ÖrneÄŸin bir arabanın nasıl hız kazandığını bilim açıklayamasaydı bile sabit hızda ilerleyen bir arabanın ne kadar zamanda nereye ulaÅŸacağını bilebilirdi. Kısacası bilim kainatın bütün sıralarını açıklayamasa da açıklayabildiÄŸi kadarı güvenilir ve faydalı bilgi içerebilir.
Sonuç olarak evrim teorisinin doğruluğunu tartışmanın pek de bir anlamı yok. Bilim belli kabuller olmadan ilerleyemez, yerinde sayar. Bilimin ilerlemesi için evrim teorisi yanlış bile olsa lüzumludur. Ayrıca bu güne kadar araştırmalarına yön verirken dini endişeler barındıran hiçbir bilim adamı görmedim. Din ile ilgili bilim adamlarının tek endişesi dinin bilimin önüne duvar örmesidir. Ancak bilimin derdi hiçbir zaman dini değerleri çökertmek olmamıştır. Eğer bilimsel bulguların sonucunda böyle bir şey yaşanacak olursa da bundan korkmamak gerekir. Eğer gerçekten bilim bir şeylerin yanlış olduğunu net bir biçimde kanıtlayabilirse insanlık bir yanılgıdan kurtulmuş olur. Bilimden çekinmek demek, dinine güvenmemek demektir. Bu nedenle dininizden şüphe duymuyorsanız, bilimsel gelişmelere karşı endişe taşımamanızı öneriyorum.
konuyla alakası açısından:
http://www.youtube.com/watch?v=9PdNqElxFTo
Makul olduguna inandigimiz bir fikri ortaya koyarken bile haddinden fazla alcak gonullu davraniyor ,incitmemek adina (bazen de incinmemek) sert koseleri yumusatmaya calisiyoruz. Bence gereginden fazla deger veriyoruz muhattap almak zorunda kaldigimiz insanlara ,ya da bizim gozumuzden gormelerini umarak fazla iyimser davraniyoruz.
Dogmasi ,bagnazi bol bu topraklarda umdugun sey olmayacak.Cok kucuk bir kesim icin baglayici olacak sebep sonuc iliskisi ,cok kucuk bir alana sIkIsmak zorunda kalacak hersey ,bir kac kb’lik web sayfasi ,bir kac yaprak kagit ,bir kac es dost.
Sadece korku ,korkunun cobanlik ettigi dimag bilgiden uzak durur ,ne yazik ki o yetenekli bir coban. Korkuyu yenemezsin ,korkmamayi ogretemezsin. Ama yine de ,birazda olsa ,kiyaslamayi ,sorgulamayi hatirlatabilirsin.Yazi dedigimiz sey hic degilse bunu tasiyabilmeli ,oyle degil mi ?
Umarim daha da genisler ,daha detayli ,daha bilimsel ,daha belirgin sinirlari olan bir cok yazi goruruz bu sayfalarda.
Tamamini canim sikilmadan okuyabildim, o acidan guzeldi. Biraz fazla soft bir yaklasima da sahip olsa yine de hosuma gitti acikcasi. Ancak bunun disinda “benim kisisel fikrim” dedigin kisma kesinlikle katilmiyorum ki zaten olay “kisisel fikir” oppositionidir. Ben bir ateist olarak, pek olumlu karsilamiyorum tanri yaratti tadindaki olaylari. Neyse sonuc olarak guzel bir girisim olmus, ve kendi gorusunu bilimsel gerceklikten ayri tuttugun icin de ayrica mutlu ettin beni, bunu yapabilen az sayidaki tartismacilardansin :).
@Decipher
Yalnızca bu yorum deÄŸil, farklı yerlerden de baÅŸlangıcı Tanrı’ya dayandırmam ile ilgili ufak da olsa eleÅŸtiriler aldım. Benzer biçimde birçok kiÅŸi “yumuÅŸak üslup” kullanmamdan ÅŸikayet etmiÅŸ. BirÅŸeyi farketmenizi rica ediyorum. Ben burada bilimsel bir döküman deÄŸil, yalnızca bir blog yazısı yazıyorum. Elbette ki eÄŸitimim gereÄŸi bilimsel bir konudan bahsederken belli kurallara dikkat ederim. Ancak sonuç olarak bu yazdıklarımı bilim adamlarına hitaben yazmıyorum.
BaÅŸlangıcı Tanrı’ya dayandırmam benim kiÅŸisel görüşümdür. Ancak eÄŸer gerçekten sıfır noktası üzerine bir araÅŸtırma yapacak olsam elbette ki bu bilgiyi araÅŸtırma süresince siler atarım. Yani bilimsel bir araÅŸtırma yaparken “bunu da Allah yaratmıştır” deyip geçecek halim yok elbette ki, sonuna kadar bilimsel yöntemle sorgularım. Ancak ÅŸu anda aktif olarak mesleÄŸimi icra etmediÄŸim ve kendi blogumda kendi fikirlerimi paylaÅŸmakta olduÄŸum için bu ÅŸekilde bir beyan vermekten hiçbir çekingem yoktur.
Stephen Hawking çok saygı duyduğum bir bilimadamıdır. Muhteşem bir zekaya sahiptir. Ancak bakın O da evrenin yaratılışı konusuna gelince neler düşünüyor.
http://www.leaderu.com/real/ri9501/bigbang2.html
Skate, linkteki yaziyi okudum ancak bana creationist propaganda gibi gozuktu. En sondaki conclusions kismi ozellikle hic bir sekilde bir bilimadaminin agzindan cikmamasi gereken “kesin” soylemlerle doluydu: “A Creator must exist.” gibi. Acikcasi bilim ve dinin uyusmadigini dusunen birisi olmamama ragmen Schaefer’in universite ogrencilerini bilimden cok dini bir beyin yikama lectureina tutmasi hic de ahlaki ve dogru gelmedi bana. Sonucta kendisi ne olursa olsun bir baskasini da kendisi gibi yapmaya calismak ve bunun icin beyin yikamak asagilik bir seydir. Ama sonra lecturein Christian Leadership tarafindan desteklendigini gordum en altta ve hic bir sekilde sasirmadim bilimsel bir alanda bu kadar yanlis bilginin verilmesine (sondaki Conclusions bolumunden bahsediyorum).
Benim anlamadigim bundan binlerce yil once, gokyuzune de cennet diyorlardi, gittik baktik, bir kac farkli katmandan olusan bir gazdan baska bir sey cikmadi. Ayni sekilde bugun Big Bang’in cikis noktasi olan 0 noktasini anlayacak durumda degiliz ve bu yuzden inanclari olan kisiler buna “Tanrinin isi” diyebilirler. Yani ne zaman bilinmeyenle karsilassak her halti tanriya bagliyoruz. Ama eminim bir gun 0 noktasini cokerttigimizde iste o zaman sonraki adimi tanriya baglayacak cogumuz. Ben sahsen bunu sacma buluyorum, abstrakt ve vague soylemlerle, ambiguous soylemlerle dolu 2000 – 1500 yillik bir kitabin icindekileri evirip cevirip istedikleri anlama cekenler elbette ki herseyi tanriya baglayabilirler.
Son olarak, Schaefer her ne kadar nobele de aday gosterilmis olsa, bir bilimadami olarak bir lecturede kendi dini goruslerini bilime karistirip bilimselligi kirlettigi ve ogrencilerinin beyinlerini yikadigi icin, zerre kadar saygim kalmadi kendisine. Bilim hic bir zaman a = k demez, sadece “su anki gozlemler ve a’nin en yakin tespiti k’dir, ileride bu degisebilir” der.
@Decipher
Bu blog’un amaçlarından biri de bu tür farklı görüşleri öğrenmek, bu konuları enine boyuna tartışmak. Yalnızca bu makale ile ilgili karşılıklı olarak fikirlerimizi ortaya koyduÄŸumuzu düşünüyorum. DiÄŸer makalelere de beklerim. 🙂
@Decipher
Bilim a = k diyebilir ama bunu söylerken ÅŸu domain içerisinde a = k’dır der. Sonra proof der ve benim gibi bi sürü tembel üniversite öğrencisinin nefretle anacağı sayfalarca denklemle bunun kanıtını belirtir. Neyse, öyle iÅŸte.
Birde makale anladığım kadarıyla bir üniversitede yaptığı konuÅŸmadan. Ve yine anladığım kadarıyla dini kurumların desteÄŸi ile gerçekleÅŸtirilen bir etkinlik. Eh, üstüne üstlük konu yine anladığım kadarıyla “Hristiyanlığın tanrısı bütün bunların içinde nerede?” sorusuna bir yanıt. Yani fizikten çok teoloji ile alakalı birÅŸey. O açıdan da çok yanlış ya da kötü niyetli gelmedi bana.
@Skate:
Çok iyi kaleme alınmış bir makale… Yazını ve tarzını gerçekten çok beÄŸendim. Ellerine saÄŸlık, devamını bekliyorum…
@Decipher:
Bilim Tanrı kelimesini mutlak yaratıcı anlamında kullanır. Hangi dinin hangi tanrısı olduğu ile ilgilenmez. Bununla birlikte çoğu dinde de Tanrı mutlak yaratıcıdır. Bu bakımdan aralarında bir çekişme yoktur.
Tanrı gibi nesnel olmayan kavramlar Felsefe ve Dinbilimin araştırma alanıdır. Tanrıya inanmıyor olabiliriz ama bu durum felsefe ve dinbilimin birer bilim dalı olduğu gerçeğini değiştirmez.
Matematiksiz bir fizik, fiziksiz bir kimya düşünülebilir mi? Bütün bilim dalları birbiriyle iliÅŸki halindedir. Bu durumda dinbilim diÄŸer bilim dallarındaki geliÅŸmeleri dikkatle takip etmek zorundadır. Kimya ve fizik (örn. karbon testi…) tarih bilimine, tarih bilimi de dinbilime ışık tutabilir.
Belki günün birinde bir dinbilimcinin getireceÄŸi yorum, bir fizikçiye ilham kaynağı olacaktır… Belki de çoktan olmuÅŸtur bile(!)…
Ben bilim adamlarının “Tanrı” kelimesini kullanırken, mensup olduÄŸu dinin tanrısı anlamında deÄŸil, dinbilimsel açıdan var olma ihtimali bulunan (en azından var olmadığı ispatlanamayan) bir mutlak yaratıcıyı kastettiÄŸini düşünüyorum.
Einstein “Tanrı’nın nasıl düşündüğünü bilmek istiyorum. Gerisi detaydır.” dedi diye izafiyet teorisini çöpe atamayız, deÄŸil mi?
Ayrıca:
Abstract : Soyut
Vague/Ambiguous : Muğlak/Üstü kapalı
Diğer türlü yazınca inan bana daha havalı olmuyor..
@Skate:
Fi deÄŸeri için keyfi bir deÄŸer yerine bir bilimsel bir deney sonucu kullanılabilir… mesela Dünya deneyi…
İnsan, gezegen dışı yaşam formlarıyla iletişime geçmeyi arzulayabilecek seviyede zekaya sahip Dünya üzerindeki tek yaşam formudur.
Drake Denklemi aslında, (N* ve Fp parametrelerini kullandığı sürece) yaÅŸam oluÅŸması için “Dünya gibi bir gezegen” ÅŸarttır (örn. bir yıldız etrafında dönen bir gezegen olmalı) demektedir.
Bu durumda Fi, o gezegenlerde de Dünya’dakine yakın bir deÄŸerde olmalıdır.
Fi = 1/Dünya üzerindeki tüm farklı canlı türleri sayısı
Bundan sonra Fc ve Fl’yi 1 bile kabul etsek, N o kadar da yüksek çıkmayacaktır…
Bu da benden Astrolojiye bi katkı olsun bakalım 😛
@Alpyre
Aman kardeÅŸim naaptın “Astroloji” falan 🙂
Aslında Drake Denklemi’ne ilk kez senin bu biçimde deÄŸinmen, daha doÄŸrusu alternatif deÄŸerler üzerinden alternatif hesap yapmayı düşünmen ilginç. Çünkü herkesin ilk olarak el attığı ÅŸey budur normalde. Sana bu konuya deÄŸindiÄŸin için teÅŸekkür ediyorum.
Ben makaledeki deÄŸerleri öylesine seçtim, kendi tahminlerim bile deÄŸil. Burada önemli olan zaten tam olarak formülün sonucu da deÄŸil. Önemli olan ÅŸu ki bilim bize galaksimizdeki iletiÅŸime geçme ihtimalimiz olan uygarlıkların sayısı ile ilgili bile bir formül koyabilecek bir kavramdır. Bu formül sonucunda sabit bir sayı elde edemeyebiliriz ancak bilim bize neleri hesaba katmamız gerektiÄŸini, bu sayıya hangi yöntem ile ulaÅŸabileceÄŸimizi ve son olarak bir deÄŸer aralığı sunmuÅŸ olur. EÄŸer evrimi reddeder, bilimin önüne bir set çekersek, yapabileceÄŸimiz tek ÅŸey bu tür konularda “kör” tahminler yapmaktan öteye geçemez.
Bilim ,adı üzerinde bilmeyi gerektiriryor ve bu süreç sonsuzluk kavramı kadar derinlere uzanıyor.Bu nedenle *inanarak *,dünyayı ve evreni tüm olup biteni açıklamak kolay…Din sosyal düzenlemeleri yapariken vaatleri ve korkuları kullanmak zorundaidi ,bu yapısı ile hakim – güçlerin elinde yeniden yorumlanarak temel bir ideoloji oldu ,bu haliyle zaman zaman bilimi reddetmedigini söylese de varoluÅŸunu yaradılış – yaradan temeline dayandırdığı için evrimi vede Darvini reddedecektir..Bilinmeyenler eninde sonunda bilinecektir hepsi bu….Tanrı (Tangrı) varlığı inanmaya baÄŸlıdır, ispatı ile uÄŸraÅŸmayı da,varlığını tartışmayı da zaten yasaklamıştır…Bilim sonsuza kadar araÅŸtıracak ve bulacaktır,Darvin iyi bir dindardı bilmediklerini öğrendikçe, bulduklarını uzunca bir süre saklamak zorunda kaldı ..Dünyayı yönetenlerin iÅŸine geldiÄŸi sürece bilgi belli bir elitin elinde kalacak ,tevekkülle kabullenmeyi saÄŸladığı sürece de din yönetenlerin iÅŸine yarayacaktır…
hocam sizin kadar mantıklı bir inanan görmedim cidden. keşke tüm teistler de szin gibi düşünse. bir demet saygı buyrun